30 Aralık 2011 Cuma

Tavla atalım mı koltuk, bebeğim?



Yıllık kazanç hedefim 90.000 kadar ve tatlım, kota aşımı hiç dokunmuyor. Geçen cumartesi ismini vermek istemediğim altın yaldızlı bir kulübe gittik. Club değil yalnız yanlış anlaşılmasın, kuyruklu piyanosu caza benden hazır, duvarları kabartma motifli, bol bordolu loş, mis gibi puro kokan, viski aromalı bir kulüp. Eh sosyal hayat dediğimiz şey deri koltuklarla olur.

Bu noktada bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum. İlk paylaştığım yazıdan ve bunun girişinden naçizane dedikoducunuzun para manyağı olduğunu düşünmenizi istemem. Ama mesele iş hayatıysa konumuz penguenlerin şirinliği yada arıların azalması olamaz değil mi? Bir telekomünikasyon firmasının yıllık reklam harcamalarını duysanız, hele ki şu devirde, çıldırır topluca halaya kalkarsınız. Hem benim hedefim çok mütevazi.

Her neyse, kulüpteyim. Burası daha çok korumaları ile dolaşan, filmli camlarıyla arabaları üst seviye hazlar yaşatabilirmiş gibi para bağımlısı ağabeylerin takıldığı bir mekan. Mafya değil yahu, reklam. Burası kimin ne kadar kazandığını aralarında konuştukları, bizlerin kazandığımız üç beş kuruşla ne kadar mutlu olduğumuza ve daha ne kadar kazanacağımıza karar verilen ortamlardan bir diğeri.

Rakamlar havada uçuşuyor, kahkahalar, seyahatler, eşler ve sermaye dostlar. Top oynadıkları sümüklü arkadaşlarıyla kurabilecekleri dostluklardanmış gibi sohbetler. Sanki o yağ tulumu para babası, 40 sene önce mahalle maçında bileği burkulunca yerden onu kaldırmış gibi samimi. Komşu çocuğuyla eve beraber gitmiş ve ekmek arası peyniri kapıp sokağa tekrar beraber koşmuşlar gibi candan.

Birkaç saniyelik tahliller ve sonra yine iş kadını olacağım, ilk bakış gözlemleri sadece, fazla vakit yok ama engel olamıyorum bunları düşünmeye. Zamanla kurtulacağım bir alışkanlık bu.

Gözüm koltuğa takılıyor, deri koltuk. Yani anadan doğma bir canlının yaşam süresine, bu puroların söndürüleceği ortamı sağlayan adamın müşterisi olduğu bir dekorasyon şirketi karar vermiş. Karar verildikten sonra biçarenin derisini biri resmen gözünü kırpmadan yüzmüş, evet. Şimdi kendisi, götümüze temas bile etmeden arada tozunun alınmasını bekliyor, işçisi köle yerine konan bir ülkenin pamuk tarlasındaki emekçilerin çilesiyle yapılmış bir eteğe sürtünüyor. Yani kıçımdaki aslen bir babanın çocuğunu doyurma endişesi, o endişenin altında canlıyken daha değersiz olan ceylanın binlerce dolarlık yüzülmüş derisi, can havli, çırpınması, koltuk hali. Evet milletimizin meclisinde onlardan yüzlerce var doğru bildiniz. Ülkenin kıçı ceylan derisine sürtünmezse yönetme yetisini kaybediyor.

Konudan sapmayalım, 90 bin diyorum içimden, 150 bin olsa fena olmaz. Dışım yine gülümsüyor, üstatların karşısında saygıyla bilgi toplayan şirin bir hanımefendi var dışımda, okuldan aldım. Hesap şöyle ilerliyor: bir amcamız müşterisini bu sene televizyon reklamına yüklenmesi için ikna edecek, fakat ek mecralar da karıştırmak lazım mutlaka, işte o ek mecralarda araya ben girip tırnaklarımı 70 liraya törpületeceğim bir hayat kopartmak istiyorum çünkü olmazsa yaşayamam.

Eğer saçımı 215 liraya boyatmazsam bir başka şirket sahibinin eşiyle konuşurken hangi kuaföre gittiğimi söyleyemem. “Geçenlerde orada check-in yapmıştım adresi var foursquare’den bulabilirsin. Ekleyeyim seni arkadaş listeme bir dakika.”  Ta daa, özel hayata giriş, 50 bin liralık arkadaşlık, kadın dayanışması. Kadının tek derdi kocasının onu biraz daha az aldatması, kocasının ne yaptığını öğrenebileceği, iş hayatına dahil bir başka kadın istiyor ve ben bunu çok güzel değerlendireceğim. İşte  50 bin lira bu kulübün koltuk takımlarının sadece bir kısmı eder. Kocasının kölesi olduğu patronların masasıdır bu kulüp.

Bu mekanlar insanı öyle bir çekiyor ve kontrolü altına alıyor ki… Hiçbir şey yapmadan oraya gitseniz yine kapılırsınız. Diyebilirim ki insanı zengin kılan bu eşyalar sanki.

Geleceğimi düşünüyorum, neyin hayalini kurduğumu, nasıl bir yaşam istediğimi sorguluyorum loş ışık altında kollarım cilalı ceviz ağacına dayalı, onu da öldürmüşler ceylan gibi.
Hayalimdeki evde neler var? Yüksek tavan, büyük pencereler, şık vazolar, ordu beslenecekmiş gibi hazır bir mutfak, çalışmaktan zor göreceğim bir salon takımı mı? İtalya’dan ünlü ve fularlı tasarımcının çok minimal koltuk dizaynına 70.000 yetale. O kadar huzurlu olacağım ki dergilerdeki gibi… Çünkü o vazo benimle Üsküdar’da çay içmeye gelebilecek, mutfak portakal suyu almaya çıkacak üşenmeden, koltuk bir tavla oynuyor görmelisiniz...

Ayna alacağım kendime, küçük burjuvanın parlak kuşe kağıttaki IKEA kataloglarından seçme değil elbette; İtalyanlara sırf bu yüzden gıcık oluyorum ama adı çıkmış adamların tasarımcı diye. Ayna alacağım eve, yorgunluktan çökmüş gözlerimi, renksiz yüzümü boyarken, çok daha fazlası için.





 

Dar Alanda Uzun Havalar Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger