-Şeker ister miydiniz hanımefendi?
-Nasıl?
-Çayınız için, acaba şeker ister miydiniz?
-Hayır, teşekkürler.
Rengini tutturmuş bir İstanbul sabahıydı ve şekere hiç
lüzum yoktu. Toplantıya daha kırk beş dakika vardı. İki gün önce aldığım etek
ve çizmenin hakkını vermek için bu haddinden pahalı semtte, garsonların
çayımdaki şekeri ziyadesiyle dert etmek zorunda oldukları altın semerli bir çay
bahçesinde beklemekteydim, eşekleri tenzih ederim. Cebimde kalan son 20 liramın
1/4 ‘ü ile çay almıştım, üstelik çantam Prada falan da değildi. Ama dedim ya,
İstanbul rengini tutturmuştu ve ben bir iş kadınıydım. Sırf bu toplantı için
alınmış etek ve çizmem varsa elbette çayım 5 lira olacak, muhakkak garson
şekerimi ölçecekti.
Veli Bey ile tanışmam iki hafta öncesinde bir
konferansın coffee break’i sırasında oldu. Kendisi ülkemizde ticaret yapan,
yabancı sermayeden hatırı sayılır bir markanın kıyakçısıdır. Biz aramızda
marketing manager diyoruz ki alınmasın üslubumuza. Bu adamla ne işim olduğuna
gelince; tahmin edileceği gibi benim de elimde vakti gelmiş birkaç at var ve bu
atların sözleşmeler üzerinde yeni taylara sebep olması lazım. Böylece tahıl
ticaretinden kazancımız artacak ve ben de diğer toplantılarım için başka bir
çanta, dahası araba alabileceğim. Zaten bir yerden sonra aslında her şeyin, hep
bir sonraki toplantı için, ensesi Veli Beyden hallice kıyakçılar karşısında kullanılmak
üzere olduğunu ister istemez kabullenip rafa kaldırıyor insan.
Zannedersem Veli Bey konferansta bunların hiçbiriyle
ilgilenmemiştir, beni makyajsız da görse aklı şirket menfaatlerinde olacak
idealist bir pazarlamacıdır kendisi eminim. Kaldı ki onunla bir toplantı
ayarlamam iki haftamı aldı. Konferans arasında yakaladığım konuşma fırsatı
sırasında da bu adamın mesleğine olan inancını fark etmiştim.
- Veli Bey bir ara sizinle şirketinizin tanıtım
planlamaları üzerine muhakkak görüşmek isterim.
- Elbette
hayatım, genç beyinlerin faydalı olduğuna daima inanmışımdır.
- Katılıyorum, fakat firmamın tecrübesi de o gün
benimle gelecektir. Yeni fikirler ve tecrübeli adımlardan daha iyi bir politika
düşünemiyorum. Firmanızdaki bu yükselişin sebebini çok uzakta aramamalı.
- Ben tecrübe miyim yani?
- Deneyimlerinize müthiş saygım var, fakat ben sizi
markanın genç ruhu olarak tanımlardım.
- Şekerim çok tatlısın, yine de neredeyse kırkıma
yaklaştım. Dinç kalabilmemin sırrı sizin gibi narin ve genç… zihinlerden gelir.
- Yapma ya? Pardon da ben nereden senin şekerin
oluyorum lan pezevenk? Yavşak yavşak konuşup adamın asabını bozma nereye
baktığına da dikkat et, rezil herif. Seni ağzından akan salyada boğarım
şerefsiz itin evladı!
- Anlamadım?
- Mutlaka Veli Bey, bir ara sizi rahatsız eder uygun
bir görüşme ayarlarım. Tanıştığımıza memnun oldum.
- Oldu canım dikkat et kendine.
Bu tip toplantılara mümkün mertebe erken gitmeyi
severim. Böylece çalıştığım ve yaşadığım atmosferden sıyrılıp, civar havasını
soluyarak rahatlar, ortama uyum sağlarım. İETT otobüsünde birkaç bakteriye
vadesiz taksitsiz barınak sağlayıp, o hengame ve havasız sinir krizinden çıkar
çıkmaz hiç soluklanmadan bir toplantıya girme fikri beni her zaman germiştir.
Genelde bulabileceğim tek toz tanesi ihtimalle beş karış topuklu bir kadının
pudrası olur bu tip müşterilerin ortamlarında. Eh, ya havaya girip kendimi
burjuva zannedeceğim, ya da otobüs şoförüne olan sinirimi müşteriden, yani
cebimden çıkaracağım. Bunu kimse istemez, ne ben ne de şirketim.
Toplantıya yarım saatten az kalmıştı, deniz
manzarasına takılmış, muhteşem bir huşu içerisinde İstanbul’un yer altı
tünellerini düşünüyordum. Tabi fazla bir bilgim olmadığından bu uzun sürmedi,
zaten genelde merakım üzerine düşünür unuturum. Aklım daha çok Velizade’nin
yavşaklıkta sınır tanımayan üslubuna takılmış durumda. Dürüst olmak gerekirse
bu kadınların suçu, benim de tabi. Birkaç akıllı adamın etten oltasına takılmış
sürüyle kadınız biz, bizim şekerimiz dert edilir, sandalyemiz çekilir, baştan
aşağı süzülür, eve mutlaka bırakılırız. Erkeklerin ortalama 9 cm.lik
yüreklerini hoplatmak bu kadar basitken benim sevgili dişi güruhla kendi
kendimize diş biler, moda ve trendler sınırında ne kadar orijinal olduğumuzdan
bahsederiz. Kullanılmak ucuz, kendini kandırmak kolaydır. Ama bunlar sıkıcı
konular.
Çantamı toplayıp 5 liralık kişilik tazminatımı
ödedikten sonra, sızlayan ayaklarımla postkıraathaneden çıktım. Girişte yeni
çizmeli ve yeni etekli bir iş kadını olarak, ne yaptığını bilen bir tebessümle
medeni dişlerimi gösterdim. Az önce garsonların omurgalarından geçmiştim,
“elbette hanımefendi, hemen.”dim, ayakkabılarımdaki topuklar kafi derece uzundu
bunlar için, belli ki semerim sağlamdı. Çayımdaki şeker ekmekten pahalı olsa
gerek. Bu şartlar altında kim mesleğini benden daha iyi bilebilirdi?
Toplantıya gelince; açıkçası, Veli Bey çok şeker bir
insanmış. Bir akşam yemeğinde içilmiş iki kadeh şarap ve atılmış şuh bir
kahkaha kadar şeker. Tabi reklam sözleşmemiz ve yeni arabam da öyleler.