Yıllık kazanç hedefim 90.000 kadar ve tatlım, kota aşımı hiç
dokunmuyor. Geçen cumartesi ismini vermek istemediğim altın yaldızlı bir kulübe
gittik. Club değil yalnız yanlış anlaşılmasın, kuyruklu piyanosu caza benden
hazır, duvarları kabartma motifli, bol bordolu loş, mis gibi puro kokan, viski
aromalı bir kulüp. Eh sosyal hayat dediğimiz şey deri koltuklarla olur.
Bu noktada bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum. İlk
paylaştığım yazıdan ve bunun girişinden naçizane dedikoducunuzun para manyağı
olduğunu düşünmenizi istemem. Ama mesele iş hayatıysa konumuz penguenlerin
şirinliği yada arıların azalması olamaz değil mi? Bir telekomünikasyon
firmasının yıllık reklam harcamalarını duysanız, hele ki şu devirde, çıldırır
topluca halaya kalkarsınız. Hem benim hedefim çok mütevazi.
Her neyse, kulüpteyim. Burası daha çok korumaları ile
dolaşan, filmli camlarıyla arabaları üst seviye hazlar yaşatabilirmiş gibi para
bağımlısı ağabeylerin takıldığı bir mekan. Mafya değil yahu, reklam. Burası kimin
ne kadar kazandığını aralarında konuştukları, bizlerin kazandığımız üç beş
kuruşla ne kadar mutlu olduğumuza ve daha ne kadar kazanacağımıza karar verilen
ortamlardan bir diğeri.
Rakamlar havada uçuşuyor, kahkahalar, seyahatler, eşler ve
sermaye dostlar. Top oynadıkları sümüklü arkadaşlarıyla kurabilecekleri
dostluklardanmış gibi sohbetler. Sanki o yağ tulumu para babası, 40 sene önce mahalle
maçında bileği burkulunca yerden onu kaldırmış gibi samimi. Komşu çocuğuyla eve
beraber gitmiş ve ekmek arası peyniri kapıp sokağa tekrar beraber koşmuşlar
gibi candan.
Birkaç saniyelik tahliller ve sonra yine iş kadını olacağım,
ilk bakış gözlemleri sadece, fazla vakit yok ama engel olamıyorum bunları
düşünmeye. Zamanla kurtulacağım bir alışkanlık bu.
Gözüm koltuğa takılıyor, deri koltuk. Yani anadan doğma bir
canlının yaşam süresine, bu puroların söndürüleceği ortamı sağlayan adamın
müşterisi olduğu bir dekorasyon şirketi karar vermiş. Karar verildikten sonra
biçarenin derisini biri resmen gözünü kırpmadan yüzmüş, evet. Şimdi kendisi, götümüze
temas bile etmeden arada tozunun alınmasını bekliyor, işçisi köle yerine konan
bir ülkenin pamuk tarlasındaki emekçilerin çilesiyle yapılmış bir eteğe
sürtünüyor. Yani kıçımdaki aslen bir babanın çocuğunu doyurma endişesi, o
endişenin altında canlıyken daha değersiz olan ceylanın binlerce dolarlık
yüzülmüş derisi, can havli, çırpınması, koltuk hali. Evet milletimizin meclisinde
onlardan yüzlerce var doğru bildiniz. Ülkenin kıçı ceylan derisine sürtünmezse
yönetme yetisini kaybediyor.
Konudan sapmayalım, 90 bin diyorum içimden, 150 bin olsa
fena olmaz. Dışım yine gülümsüyor, üstatların karşısında saygıyla bilgi
toplayan şirin bir hanımefendi var dışımda, okuldan aldım. Hesap şöyle
ilerliyor: bir amcamız müşterisini bu sene televizyon reklamına yüklenmesi için
ikna edecek, fakat ek mecralar da karıştırmak lazım mutlaka, işte o ek
mecralarda araya ben girip tırnaklarımı 70 liraya törpületeceğim bir hayat
kopartmak istiyorum çünkü olmazsa yaşayamam.
Eğer saçımı 215
liraya boyatmazsam bir başka şirket sahibinin eşiyle konuşurken hangi kuaföre
gittiğimi söyleyemem. “Geçenlerde orada check-in yapmıştım adresi var
foursquare’den bulabilirsin. Ekleyeyim seni arkadaş listeme bir dakika.” Ta daa, özel hayata giriş, 50 bin liralık
arkadaşlık, kadın dayanışması. Kadının tek derdi kocasının onu biraz daha az
aldatması, kocasının ne yaptığını öğrenebileceği, iş hayatına dahil bir başka
kadın istiyor ve ben bunu çok güzel değerlendireceğim. İşte 50 bin lira bu kulübün koltuk takımlarının
sadece bir kısmı eder. Kocasının kölesi olduğu patronların masasıdır bu kulüp.
Bu mekanlar insanı öyle bir çekiyor ve kontrolü altına
alıyor ki… Hiçbir şey yapmadan oraya gitseniz yine kapılırsınız. Diyebilirim ki
insanı zengin kılan bu eşyalar sanki.
Geleceğimi düşünüyorum, neyin hayalini kurduğumu, nasıl bir
yaşam istediğimi sorguluyorum loş ışık altında kollarım cilalı ceviz ağacına
dayalı, onu da öldürmüşler ceylan gibi.
Hayalimdeki evde neler var? Yüksek tavan, büyük pencereler,
şık vazolar, ordu beslenecekmiş gibi hazır bir mutfak, çalışmaktan zor
göreceğim bir salon takımı mı? İtalya’dan ünlü ve fularlı tasarımcının çok
minimal koltuk dizaynına 70.000 yetale. O kadar huzurlu olacağım ki
dergilerdeki gibi… Çünkü o vazo benimle Üsküdar’da çay içmeye gelebilecek,
mutfak portakal suyu almaya çıkacak üşenmeden, koltuk bir tavla oynuyor
görmelisiniz...
Ayna alacağım
kendime, küçük burjuvanın parlak kuşe kağıttaki IKEA kataloglarından seçme
değil elbette; İtalyanlara sırf bu yüzden gıcık oluyorum ama adı çıkmış
adamların tasarımcı diye. Ayna alacağım eve, yorgunluktan çökmüş gözlerimi,
renksiz yüzümü boyarken, çok daha fazlası için.
0 yorum:
Yorum Gönder